Kore'den Bağımsız Bir S.E.O.U.L
Bizim bu zamana kadar Kore ile ilgili öğrendiğimiz neredeyse her şey Seoul ile alakalı. Kore dizilerinde gördüğümüz, hatta zaman zaman o diziler Seoul dışında bir yeri bile konu alsa, aslında biz yine genel hatlarıyla Seoul'ü tanıyoruz. Seoul dışına çıktığımızda, ki buna Incheon da dahil, bambaşka bir Kore karşılıyor bizi.
Kore'ye gitmeden önce sıklıkla duyduğum şey Kore'deki Amerikan özentiliğiydi. Gittiğimde ise bunun tamamen genelleme olduğunu gördüm. Bariz bir Amerikan etkisini yok saymak mümkün değil elbette. Ama ben buna ek olarak yoğun bir Avrupa etkisini de hissettim. Özellikle de Paris, burada Amerika'dan daha popüler bence. Sonuç olarak, Seoul'e girdiğinizde Amerika-Avrupa karışımı bir modern hayatla karşılaşıyorsunuz. Ben bu anlamda Seoul'ü İzmir'e çok benzettim. Seoul'de hayat İzmir'de gibi akıyor.
Seoul'ün dışına çıktığınızda ise daha kapalı zihniyette bir toplum karşılıyor bizi.
Gezdiğim diğer şehirlerde, genel olarak genç kesimin hep Seoul'e gittiğini ve daha çok yaşlı kesimin kaldığını gördüm. Buna bağlı olarak da daha kapalı bir zihniyete sahipler. Daha tutucular.. Daha gelenekseller...
Gitmeden önce öğrendiğim şeyler arasında kılık kıyafet yönetmeliği (!) de vardı. Mini şortlar giymenin çok normal olduğu ama askılı tişört giymedikleri gibi bir ters dekolte anlayışı duymuştum. Aslında bu da Kore'ye gitmeden önce edindiğimiz yanlış bilgilerden biri. Evet Seoul'de genelde Koreliler mini şort ve kısakollu tişört tarzı giyinmeyi seviyorlar ama her türlü giyinen insan da var. Bu oran belki %60-70 civarında. Seoul'ün dışına çıktığınızda şort boylarının uzadığını fark edeceksiniz.
Busan'a gittiğimizde ise Koreli bir ablamız dar tişörtlerimizi, taytlarımızı ve şortlarımızı, ki ben çok kısa şort giymediğim halde, dar elbiselerimizi giydirmemişti. Busan'ı birçok yönden İstanbul'a benzetiyorum. Bu da sebeplerimden bir tanesi aslında. Busan'ın zihniyeti biraz değişik. Seoul'de gecenin kaçında sokağa çıkarsanız çıkın çok güvenli olmasına rağmen Busan'da günün her saati kendinizi kollamak zorunda hissedebilirsiniz.
Şimdiki gençler arasında pek fazla bu tarz gelenekler bilinmese de, eskiler bilir, ülkemizde kırmızı ruj kırmızı oje sürmek gibi, sokakta elinde sigarayla yürümek gibi bazı davranışlar kötü algılanır. Bu zihniyetin aynısını Kore'de görmek bana onlarla ne kadar çok benzediğimizi bir kez daha hatırlattı. Zaten genel olarak sigara içenleri dışlama gibi bir huyları var. Pek hoş karşılanmıyor. Bu tabi en çok benim işime yaradı. Yeşil alanın bulunduğu her yerde, buna kaldırım kenarındaki ağaçlandırmalar da dahil, ayrıca metroya yakın bölgelerde ve gaz kaçağı ihtimali olabilecek yerlerde sigara içmek yasak. Sigara içenler için toplumdan izole edilmiş yerler var, oraya yönlendiriyorlar. Vallahi ne yalan söyleyeyim keşke bizde de böyle bir uygulama olsa diye dua ettim. Yolda yürüyen baca gibi insanlar görmemek kadar güzel bir şey yok. Sigara içenler lütfen alınmasınlar söylediğime, ki benim annem de çok içer, ama içmeyen için ne kadar zor olduğunu anlamaya çalışın.
Gitmeden önce kulağıma çalınan şeylerden biri de marketlerde poşetlerin ücretli oluşu ve çöplerin ayrılması mevzusuydu. Bu da yine sadece Seoul'de geçerli. Seoul sınırlarından dışarı çıktığınızda bazı marketlerin aldıklarımızı kendiliğinden poşetleyip verdiklerini gördük. Ve bazı yerlerde bırakın çöpleri ayırmayı, sokaklarda birikmiş çöp yığınları da görmüşlüğümüz var.
Bu ayrıntılara dikkat ettikçe, insan aslında her yerde aynı demeye başladım. Her ülkenin iyisi kötüsü, moderni kırsalı, kuralına uyanı ve uymayanı mevcut. Bizden çok da bir farkları yok. Yine de şunu söyleyebilirim ki, Seoul, Kore'den başlı başına bağımsız bir dünya kurmuş kendine. Listemizde görmek isteyip de göremediğimiz bir Jeju Adası kaldı. Onun dışında bir dahaki Kore gezimiz Seoul ile sınırlı kalacak gibi görünüyor. Gerçi bana kalırsa ben Hongdae'den dışarı çıkmam bile.
Şimdilik bu kadar,
Sevgiyle,
Suzy
Suzy
Yorumlar
Yorum Gönder